Ortadoğu coğrafyası, tarihin en kadim medeniyetlerine beşiklik etmiş, peygamberlerin ayak bastığı, vahyin indiği topraklardır. Ancak ne hazindir ki bugün bu coğrafya, savaşın, sömürünün, sefaletin ve umutsuzluğun adı haline gelmiştir. Peki, ne oldu da bu bereketli topraklar kana bulanmış, bu ümmet zillete mahkûm hale gelmiştir?
Hiç şüphesiz, bu çöküşün en temel nedeni, Müslümanların Kur’an ve Sünnet’ten uzaklaşmasıdır. Allah’ın kitabını hayatın merkezinden çıkarıp sadece ölülerin ardından okunan bir metne indirgemek, Sünnet’i ise tarihsel bir miras gibi görmek, bu felaketin zeminini hazırlamıştır.
Oysa Rabbimiz Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:
> “Kim benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, ona sıkıntılı bir hayat vardır…”
(Tâhâ, 20/124)
Ortadoğu halkları, bugün maruz kaldıkları zilletin, işgalin ve fitnenin nedenini dış güçlerde değil, önce kendi nefislerinde ve dinlerinden uzaklaşmalarında aramalıdırlar. Zira Allah, Kur’an’da değişimin önce bireyde başladığını şöyle açıklar:
> “Şüphesiz bir kavim, kendilerindekini değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirmez.”
(Ra’d, 13/11)
Bugün Ortadoğu’da akan kan, yalnızca siyasi bir mesele değildir. Bu, iman ile küfür, hak ile batıl, tevhid ile şirk arasındaki bitmeyen mücadelenin bir yansımasıdır. Çözüm ise bellidir: Yeniden Kur’an’a dönmek, Sünneti ölçü edinmek ve hayatı Allah’ın indirdiği şeriata göre tanzim etmektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
> “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıtmazsınız: Allah’ın kitabı ve benim sünnetim.”
(Muvatta, Kader, 3; Hâkim, Müstedrek, 1/93)
Bu nebevi teminat, her çağda geçerliliğini koruyan bir reçetedir. Kur’an ve Sünnet’ten uzaklaşıldıkça, ümmet paramparça olmuş, kabilecilik, mezhepçilik ve milliyetçilik fitnesiyle birbirine düşürülmüştür. Üstelik Allah’ın şeriatını hayatımızdan çıkarmamızın faturası sadece bu dünyada değil, ahirette de ağır olacaktır:
> “Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet; onların arzularına uyma…”
(Mâide, 5/49)
Ortadoğu halkları ancak Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeye yöneldiğinde, adalet tesis edilecek; ancak Allah’ın şeriatını hâkim kıldıklarında yeniden izzet bulacaklardır. Zira izzet yalnızca Allah’ın, Resûlü’nün ve müminlerin yanındadır (Münafıkûn, 63/8).
Bugün yapılması gereken, ne Batılı modelleri taklit etmek, ne de seküler sistemlerle oyalanmaktır. Artık silkelenmenin, yeniden tevhid bayrağı altında birleşmenin, Kur’an’ın nuruyla yürüyerek vahdeti ve adaleti tesis etmenin vaktidir.
Bu çağrı, sadece Ortadoğu için değil, tüm ümmet içindir:
“Ey iman edenler! Hep birlikte İslam’a (Allah’ın dinine) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o size apaçık bir düşmandır.”
(Bakara, 2/208)
Allah’ın indirdiğiyle hükmetmek, O’nun rızasını kazanmanın en temel yoludur. Şeriat, adaletin ta kendisidir; rahmettir, diriliştir. Ve şüphesiz, çözüm Batı’dan değil, vahiyden gelecektir.
Artık Kur’an’a dönme, Sünnetle dirilme, şeriatla yaşama vaktidir.
Çünkü Allah’tan başka hüküm koyacak yoktur. O’nun hükmü en adil olandır. Ve Allah’ın sözü mutlaka galip gelecektir.
DİYARBAKIR HABERLERİ
12 saat önceDİYARBAKIR HABERLERİ
09 Temmuz 2025DİYARBAKIR HABERLERİ
09 Temmuz 2025DİYARBAKIR HABERLERİ
09 Temmuz 2025DİYARBAKIR HABERLERİ
09 Temmuz 2025EKONOMİ
09 Temmuz 2025ASAYİŞ
09 Temmuz 2025