Diyarbekir, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, her bir köşesinde farklı bir hikaye barındıran büyüleyici bir şehir. Bu hikayelerin arasında en dikkat çekicilerinden biri de şüphesiz avlulu evler ve bu evlerin avlularında yetişen güllerdir.
Bir zamanlar Diyarbekir’in sur içi semtlerinde, her avluda mutlaka görebileceğiniz zarif ve nazik dokunuşların eseri olan gül bahçeleri vardı. Avluda, elinde gül makası olan bir adamı hayal edin; öylesine zarif ve nazikçe dokunuyor ki gül fidanlarına, sanki onlarla birer dost gibi konuşuyor. Bu güller, evlerin sadece bir süsü değil, aynı zamanda ev sakinlerinin doğaya olan saygısının ve sevgisinin bir ifadesiydi.
Düşünün ki, bu avluların sahipleri günlük hayatlarında esnaf, memur, işçi, baba veya anne gibi sıradan roller üstleniyorlar. Ancak onların doğaya olan bu nazik yaklaşımları, ilişkilerine de yansıyor. Doğaya bu kadar saygılı olan insanların birbirleriyle olan ilişkilerini de güllerine dokunur gibi zarif ve ince bir şekilde kurduklarını hayal edebiliriz.
Ne yazık ki, zaman içinde bu güzel avlular yavaş yavaş yerini yüksek binalara bıraktı. Şimdiki nesiller, balkonlarında bile nadiren bir gül saksısı bulundurmayıp, doğanın ve çiçeklerin güzelliklerinden uzaklaşmış durumda. Zarafeti, mütevaziliği ve ince dokunuşları unuttuk; güllerin yokluğunda hayatımızdan neşe ve renk de kayboldu.
Doğanın güzelliklerinden ve kokusundan uzaklaştığımız zaman, insanlar olarak kabalaştık, birbirimize karşı olan saygımızı yitirdik. Oysa insanlar, güller kadar güzel ve narin olabilir. Güllerin zarif dili, aslında insan ilişkilerine de ışık tutan bir metafor olarak karşımıza çıkıyor. Diyarbekir’in avlulu evlerinde yetişen güller, sadece bir bitki değil, aynı zamanda insanların birbirine olan saygısının ve zarafetinin bir simgesi olarak hafızalarımızda yer alıyor.
ASAYİŞ
12 Ekim 2024DİYARBAKIR HABERLERİ
12 Ekim 2024DİYARBAKIR HABERLERİ
12 Ekim 2024DİYARBAKIR HABERLERİ
12 Ekim 2024EKONOMİ
12 Ekim 2024EĞİTİM
12 Ekim 2024DİYARBAKIR HABERLERİ
12 Ekim 2024